Yeni Şeyler

Hizmetçi Kullanımı ve İnsan Olma Üzerine: Körfez ve Türkiye Karşılaştırması

Bakıcı, aşçı, temizlikçi, bahçıvan vb. başlıklar altında hizmetçi kullanımı bir ülkenin, “çalışma ve hak etme” kavramını nasıl algıladığı ve bütün olumlu – olumsuz yanlarıyla sınıflı bir toplum olup olmadığı hakkında ilginç fikirler verebilir. Türkiye’nin, bazı aralıklarla da olsa, Körfez ülkelerinde tekrar uzun soluklu olarak var olma performansı bu ülkelerle Türkiye arasındaki sadece benzerliklerin değil farklılıkların da anlaşılmasına özel bir önem kazandırıyor. Bu kısa yazının konusu da Türkiye, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Katar’ın hizmetçi kullanım alışkanlıkları, kısmen yasal çerçeve ve bunların arkasında yatan algı ve anlayış farklarına bir bakış atmayı amaçlıyor. Körfez ülkelerinin tamamında, muhtemelen kendi güvenlik ve bağımsızlık becerilerini olduğundan güçlü göstermek için, vatandaş nüfusunu çok ve yabancı işçi sayısını olduğundan az göstermek gibi bir siyasi tercih olduğu birçok uluslararası kurum tarafından ileri sürülüyor. Nitekim bu kurumların yerli & yabancı nüfus tahminleriyle ülkelerin yayınladığı rakamlar arasında ciddi farklar bulunuyor. Hülasa bu konudaki istatistikler pek de tutarlı değil. Yine de bu istatistikler konu kapsamında önemli olduğu için Wikipedia kaynaklı bazı verileri kullanmak zorundayız.

 

Ülke                                 Nüfus       Expat Nüfusu     Hizmetçi Nüfusu

Suudi Arabistan               27 mil        11 mil                   8,8 mil

Birleşik Arap Emirlikleri    8.2 mil       6,8 mil                 5,5 mil

Katar                                   1,9 mil       1,6 mil                 1,3 mil

Bahreyn                               1,2 mil       0,7 mil                 0,6 mil

 

Özetle toplamda 38,3 milyonluk nüfusun, 20,1 milyonunun yabancılar oluşturuyor ve bunların %80’inin hizmetçi olduğu varsayımıyla toplam 16,2 milyonluk (tüm nüfusun %42’si) bir hizmetçi nüfusundan bahsediyoruz. Bu hizmetçilerin ülkeye getirilmesi ülkelerarası anlaşmalarla sağlanıyor. Bu anlaşmalar hizmetçilerin ne kadar ücret alacağı dışında, hizmetçinin mobil telefon sahibi olup olamayacağı, yılda ne kadar izin kullanabileceği, şiddet görmeyeceği gibi ilginç maddeleri de içeriyor. Suudi Arabistan’da yasal hizmetçi ücreti 1,500 Riyal / ay, bu da yaklaşık 750 TL ediyor. Kadın hizmetçiler için kaynak ülkeler ciddi sınırlandırmalara tabi. Bu ülkeler hâlihazırda; Filipinler, Endonezya, Sri Lanka ve Etiyopya. Erkek hizmetçiler için biraz daha geniş bir portföy söz konusu; Pakistan, Bangladeş, Hindistan, Filipinler, Nepal, Yemen ve Mısır başlıcaları. Bütün hizmetçiler bir vatandaşın sponsorluğu (kefaleti) altında bulunmak zorunda, aksi hızlı bir sınır dışı işlemine tabi. Yabancı sayısının yüksekliğinin en önemli yansıması bu ülkelerin tamamında Arapça dışında İngilizcenin de de-facto resmi dil olması.

 

Bu kefalet kurumu, sanıldığının aksine çok eski dönemlere kadar uzanıyor. İngiliz arşivlerinde İngilizlerin bölgedeki Arap şeyhlerden İngiliz uyruğu altındaki Hindistan Müslümanlarına kefalet verilmemesine ilişkin resmi istekleri mevcut. Osmanlı Devletinde köleliğin 1882’de resmen yasaklanmasından sonra yine bölgedeki Arap şeyhlerinden Osmanlı yöneticilerine yazılmış, hizmetçi arzının sağlanması için düzenlemelerin yapılması gerektiği, evlerin temizlenmediği, yemeklerin yapılmadığı ve çocuklara bakılmadığına dair dilekçeler mevcut. Yani hizmetçilik bir kurum olarak bölgede tarihsel geçmişe sahip ve bölgenin petrolle zenginleşmesiyle başlamamış veya yaygınlaşmamış.

 

Neden bu kurumun bu kadar yaygın olduğuna ilişkin spekülatif tahminlerde bulunulabilir. Bölgedeki hizmetçilerin genellikle Türk toplumunda kadınlara biçilen roller için kullanımı, akla şöyle gayet mantıklı görünen açıklamaları getiriyor. Ev temizlemek, çocuk bakmak ve yemek yapmak bu toplumlarda kadının görevi değil. Belki de kadınlar üzerindeki türlü kısıtlamaların sonucu varılan bir uzlaşı bu; yani hak yoksa sorumluluk da yok. Nitekim bölgede bebek emzirme oranlarının düşüklüğü ve doğum sonrası süt salgılanmasını engelleyen iğnelerin yaygın kullanımı, yeni nesildeki cidden yüksek orandaki obezite bu açıklamayı doğruluyor gibi.

 

Diğer tarafta Türkiye’nin nüfusu 75,6 milyon. Türkiye’de 68 bin yasal ve 200 bin civarında da kaçak yabancı işçi olduğu tahmin ediliyor. Bunların tamamının hizmetçi olduğunu varsaysak bile toplam nüfusun sadece %0,4’ü yabancı hizmetçi durumunda. Yani Körfez ülkelerindeki durum ile hiçbir benzerlik yok. Üstelik özellikle bu kaçak işçilerin, son 10 yılda oranı artan çalışan profesyonel annelerin ihtiyacından kaynaklanan bir yatılı bakıcı – hizmetçi nüfusu olduğunu düşünürsek, “bizce” görevini yapmayan kadınlardan kaynaklı bir yabancı hizmetçi varlığı da söz konusu değil. Sayı bu kadar az olunca, bir de bu insanların büyük çoğunluğunun Türkçe konuşulan ülkelerden geldiği düşünülürse bir başka dilin yaygınlaşması durumu da yok. Yani İngilizce hala gayet yabancı bir dil.

 

Nihai tespit ve buna bağlı hipotezim ilginizi çekebilir. Bence Körfez ülkelerindeki hizmetçi sayısının bu denli yoğun olması, bu toplumların gayet sınıflı yapılarının bir sonucu. Yani bu ülkelerdeki “insan olma derecesi” algısının ait olunan toplumsal sınıfın değeri ile belirleniyor olması, fiili olarak gayet insanlık dışı şartlarda yaşadığına (mesela ailelerini yılda bir kez görmeleri, dışarı çıkmalarının ve hatta telefon etmelerinin izne tabi olması, işkenceye kadar varabilen kötü davranışlara maruz kalabilmeleri vesaire) hizmetçilerin de yaygınlığının ve normalleşmesinin de temel nedeni. Başkalarının size daha az insan olarak davranmasını normalleştirirseniz sizin de başkalarına (bu örnekte hizmetçilere) aynı şekilde davranmanız normalleşiyor vesselam. Yani bir insanın kendi öz işi olması gereken temizlik, çocuk bakımı ve yeme yapma gibi işler, kolaylıkla bu daha az insanlara yıkılabiliyor. Üstelik özellikle kadın hizmetçilere, "kadın" gibi davranılmaması, mesela vatandaş kadınlara uygulanan haremlik – selamlık gibi kısıtlamaların bunlara uygulanmaması da bunların “tam insan” olarak kabul edilmediklerinin önemli bir kanıtı olarak duruyor. Peki, Türkiye’nin “sorunu” ne derseniz, bence Türkiye’dekiler sınıflı bir toplum yapısına sahip olmadığı için “hizmetçi” kullanımını fonksiyonel zorunluluk veya çoook zengin olma hali dışında normalleştiremiyor. Bunda –Türkiye’deki kadınların bazıları itiraz etse de- Türk erkeklerinin kadınları eşitleri – denkleri ve kendilerini de ailelerinin işlerine yardım etmesi gereken kişiler olarak görmesinin büyük payı var. Bence bu Türkiye’nin Bernard Lewis’in 1994’de söylediği tek Müslüman demokrasi olabilmesinin de önemli nedenlerinden biri.