Önemli Türk iş pratiklerinden biri de sunum. Temel amacı bir şey satmak. Bu satılan şey bazen ürün veya hizmet, bazen de bizzat sunumu yapanın kendisi, ne süper bir performansı olduğu, yokluğunda şirketin ne menem sorunlara duçar olacağı falan. Temel olarak iki araç kullanılıyor: MS Power Point ve projektör. Genel uygulama olarak kimse slide başına 6 satırı geçme kuralını iplemiyor. Amaç, artık kimlerse, katılımcıları mümkün olduğu kadar yoğun bilgi bombardımanına tutup oluşan şaşkınlıktan istifade satışı kapatmak. Ancak sunum sonunda uyuyanları uyandırmak mesele olduğu için sunumla satış kapama oranları maalesef hayli düşük. Sunumun başında biri kesin sunumu edinip edinemeyeceğini soruyor. Bu zat, sınavlarda istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz diyen zatın elbette ta kendisi. Nezaketen bu soruya pek tabi denip yine kural olarak hiçbir şey gönderilmiyor. Bir Amerikan etkisi olarak sunumda mutlaka espri yapın önerisi, bazen işin dozunu kaçırmakla bazen de sunumdaki diğer metinler gibi espriyi kâğıttan ya da MS Power Point’in sunumcuya gizli notlarından okumakla uygulanıyor ki her ikisi de felaket. Yine her sunumdan sonra, sanki sunumla çok ilgilenmiş gibi davranan birkaç izleyici de işin olmazsa olmazı. Kendi deneyimlerime göre bunlar asla bir şey satın almıyor, ya sunum koleksiyonu yapıyorlar ya sizinle bir şekilde ilgileniyorlar ya da daha fenası bir şey satıyorlar. Tereciye tere hesabı yani.
Görece eskiler hatırlar. Sunumlar zamanında tepegöz denen aletlerle yapılırdı ki projektöre neden şükrettiğimizin cevabı oluyorlar kendileri. O zamanlar asetat denen bildiğin plastiklere, kâğıtlara elle çiziktirilmiş ve çoğu Türk’ün çizimle herhangi bir şeyi anlatamayacağının açık kanıtı olan şeyler fotokopi marifetiyle basılırdı. Kimse nostolji falan yapmasın rezil bir işlemdi. Ya fotokopi makinesi, “abi bu kağıt değil plastik” deyip bozulur ya da tüm mürekkebi her yerinize bulaşırdı. Projektör bu rezilliği, MS Power Point de Google Images ile birlikte yeteneksizliğimizi giderdi, şükür. Ama yine de projektör denen aletlerin çok fonksiyonlu tuşları ilk kullanan aletler olması ve diğer fonksiyonları bizi başka dertlere soktu. Mesela perdedeki yamuk görüntünün düzeltilmesi, kablonun doğru yere takılması ve power tuşunun ancak bir süre basıldıktan sonra açması veya kapaması. Genellikle olan, şirketin IT bölümünden bir tıfılı çağırmak ve işbu tıfılın sorunu 1-2 saniyede çözmesiyle dinleyicilere madara olmak, karizmayı tümden yitirmek oldu. Tam bu işi öğrenmişiz derken çıkan LCD ekranlar ve HDMI kabloları ise tarih tekerrürdürün ve yine rezil olacağımızın habercisi. Apple TV’yi hiç saymıyorum bile, varın bunu da siz düşünün.
Yeni başlayanlar içinse sunumun raconu şöyle. Sürekli yürüyüp durmayın, insanların neden yürümenizi izleyeceğinizi sandığınızı kimse anlamıyor ve böyle bir şey yok. Vücut dili kullanımı önemli diye gözlüğü çıkarıp ele almak, kalemi ucundan tutmak ve elleri parmaklardan birbirine temas ettirmek en hafif tabiriyle komik ve gereksiz. Yapmayın böyle şeyler, büyüdünüz. Espri çok riskli bir alan, sunumdan önce bir örnek topluluk karşısında tatbikat yapın. Hepsi gülüyorsa olabilir, biri bile gülmüyorsa kesin sunumda madara olacaksınız, vazgeçin. Son olarak sunumu kâğıttan okumayın kardeşim. Çok istiyorsanız kâğıdı e-posta ile gönderirsiniz.