Ödül törenleri ve plaketler, modern beyaz yakalıların ruh sağlığı için üretilmiş araçlardır. Çünkü artık herkes, kimsenin kimseyi tanımadığı sitelerde ikamet etmekte, yaşamak için hava kadar gerekli itibar ve saygınlığı organik yollardan temin edememekte ve türlü sosyal ağlarda icra ettiği “one man show” lar ve kıvanç haller de kifayet etmemektedir. Buna bir de, artık aşırı uzmanlaşmadan mı yoksa hakikaten bir şey üretilmediğinden mi kaynaklanan kaybolmuşluk hissi eklenince, bir beyaz yakalının depresif olması gayet normal olmaktadır. İşte ödül törenleri ve plaketler de yeni tip anti-depresanlar olarak burada devreye girmektedirler.
Bir ödül töreninde bir plaket almak için ne gerekir sorusu kadar anlamsız ve gereksiz bir soru yoktur. Çünkü aklı başında olan herkes bir gün bir vesileyle plaket alacağını bilir. Doğru soru almak için ne gerekirden ziyade ne zaman alınacağıdır. Plaketlerin sadece şirket kuruluş yıldönümlerinde verildiği günlerde bu konuda ciddi sıkıntılar yaşanmış, azlıktan dolayı plaketler gerçekten de kıymetli bir şey sanılmıştır. Ancak bu ucuz anti-depresanın etkinliğini keşfetmiş patronlar, plaket dağıtım sıklığını artırmak için kısa zamanda akla hayale gelmez nedenler icat ederek bu sorunu çözmüşlerdir: yeni bir müşterinin kazanılması, eskisinin geri dönmesi, mevcudun gülümsemesi, hafif küsmüşünün selam göndermesi, rakiple görüşmüşünün tövbe etmesi, patrona gıcık olmuş olanın iflas etmesi gibi. Devamında, biraz daha zeki olan bazı patronlar yahu neden plaketleri bir de birbirimize vermiyoruz deyip üstüne de şirketler arası bowling, halı saha futbol, dart ve en uzağa tükürme gibi yarışları ekleyince plaket verilme sıklığında geometrik bir artış meydana gelmiş ve işte hala yaşanan bu mutlu günlere böylece gelinmiştir.
Ödül töreninin nasıl bir şey olacağı şirketin bütçesi, depresyonun derinliği ve patronun cömertliğiyle alakalıdır. KOBİ’lerde genellikle bu faaliyet, en yakın pastaneden alınmış kuru pasta, kola ve gazoz eşliğinde ve şirketin sürekli kokan yemekhanesinde icra edilmektedir. Kurumsal deneyimlerinin olmaması nedeniyle, hafif mahcup ve çokça “abi manyak mıyız biz, ne yapıyoruz burada, televizyonda maç, ocakta yemek vardı” bakışlarıyla tören apar topar bitirilmektedir. Bu konuda biraz kaşarlanmış ve daha paralı şirketlerde ise bu mahcubiyetten eser kalmamakta, bunların ödül törenlerinde -artık Oscar Ödül Töreni mi dersiniz yoksa Nobel Barış Ödülü mü- türlü gerçek törenlerden alınmış mimik ve jestlerin ucuz replikaları gırla gitmektedir. Bazı kendini bu işe kaptırmış veya parasını ne yapacağını bilmemiş patronların şirketlerinde bu ödül törenlerine sanatçılar, stand-upçılar ve hatta minik orkestralar davet edilmekte, bazen hafif bir savaş kazanmış ordu tadı yaşanmaktadır. Maalesef içlerinden biri bile çıkıp Allah akıl fikir versin dememektedir. Çünkü işin sonunda herkes, ama herkes bir nedenle ve kulpla bir plaket almakta, topluluğa yorgun ve ama başarmış zafer tebessümleri göndermekte, bir de sıkılmadan bu perakende ürünü masasında, büfesinde, vitrininde, duvarında herkese övünçle sergilemektedir.
İşte insanın bir köyünün olmasının gerçek kıymeti de böyle ortaya çıkmaktadır. Zira ziyaret ettikleri köyü olanların plaket açlığı çekmesine tesadüf edilmemektedir.