Şüphesiz olduğunuz şey olana dek bir sürü emek verdiniz. Bir sürü ve türlü tipte sınavdan geçip geldiniz buralara. Daha da önemlisi, sizi dönüştürmeye ve birer araç haline getirmeye kararlı şeylerin arasından ufak yaralar ve çiziklerle sıyrılıp olduğunuz şeyi ve bütünlüğünüzü korudunuz. Yıllar geçtikçe hafif yalnızlaştınız doğru, ama kalan dostluklarınız da rafine oldu, billurlaştı. Ne bileyim bir aileniz oldu belki, çocuklarınız ya da yakın arkadaşlarınız, günübirlik telaş ve ajandaları umursamadığınız. Elbette bir işte çalışıyorsunuz, sonuçta ekmek parası. Ama burada bile ilkeleriniz oldu, üç otuz paraya satmadınız kutsallarınızı ve sizi siz yapanları. Sırf kısa vadeli politikalara uygun düşüyor diye bir iş arkadaşınızı kötülemediniz veya doyurulamayan bir hırsla saldırmadınız başkalarının önündeki yemeğe. Sonunda ölümlü dünya dediniz, üstelik baki kalan kubbede hoş bir seda imiş. Diplomalar, türlü ödüller unvanlar, makamlar falan bir şey olsa da günün sonunda kendiyle kalıyor insan ve kendine hesap veriyor dediniz. İşte bu yüzden, sırf bu yüzden, yani kendinize yaban düşmemek için, el olmamak için kendi kendinize iyi bir insan olmaya çabaladınız. Bazı şeyleri yapamadıysanız da, olmadıysa da bazı istekleriniz mutmainsiniz kendinizle. Keşkeleriniz az, hayıflanmalarınız nadir ve utanarak hatırladığınız anlar parmakla sayılıyor. Hani o nevzuhur söylemle barışıksınız kendinizle, çünkü insan olmanın hakkını verdiniz becerebildiğinizce. Şişirilip şişirilip pazara sürülen çocuksu ve sahtekâr iyi olma, iyi hissetme halleriyle de hiç işiniz olmaz. Mesela yeni bir telefondan devşirmiyorsunuz mutluluğunuzu ya da Amerikanvari kokmaz-bulaşmaz ve şu maskemi takıp herkese süper görüneyim sözde iyi olma halleriyle ilginiz, alakanız yok. Gerçekten sorumluluk alırsınız, gerçekten yardım edersiniz kimseye fark ettirmeden. İyi olma denen şeyin, yaptığı her şeyi doğru düzgün yapma ve kimseden takdir beklememe üzerine kurulduğuna iman etmişsinizdir çünkü.
veya
Şüphesiz olduğunuz şey olana dek bir sürü emek verdiniz. Bir sürü adamı ekarte edip, bir sürü tuzağı boşa çıkarıp geldiniz buralara. Daha da önemlisi, evrilip saf güce dönüştünüz, ve bazılarının aracı olsanız da çoklarını da araçlaştırdınız kendiniz için. Sonuçta da bambaşka biri olup çıktınız, büyüdünüz ve güçlendiniz. Yıllar geçtikçe herkes sizi tanır oldu, sizden korkar-çekinir hale geldi, kimse sağınızdan solunuzdan emin değil. Bu ince umut verme – korkutma dengesinde her şeyi olur kılıyorsunuz kendi faydanıza. Elbette bir aileniz oldu, çocuklarınız ya da yakın arkadaşlarınız: Çevreye hem güven hem korku salmak lazım çünkü, ne yalnızsınız ne de kimsenin tanımadığı yeni bir tür. Ama aslında hiçbirini gerçekten umursamıyorsunuz, sonuçta sizden önemli ne ola ki? Elbette bir işte çalışıyorsunuz, ama maksat sade ekmek parası değil. Güç, kullanılacağı ve büyüyeceği yerler ister. Gücünüzü kullanıp büyütürken kimseyi takmadınız, takmamalıydınız. Güce sahip olmak ve gücünüzü büyütmekti kutsal olan. İlkeler ve diğer sözde kutsallar, zayıfların uydurması. Gereğinde sırt döndünüz, düşürdünüz, arkadan türlü numaralar çevirdiniz. Siz yapmasaydınız onlar yapardı, kesin. Evet dünya ölümlü ama bunu sürekli tekerrür ederek de yaşanmaz ki. Üstelik sonlu bile olsa, hayat gerçekten zevk almak için ve en öne kendimizi koymak için değil mi? Diplomalar, türlü ödüller, unvanlar ve makamları hep bir araç için gördünüz daha yukarı, daha da yukarı tırmanmak için. Bu yolda kimseyi dinlemediniz, takmadınız. Günün sonunda herkes elinde ne kaldıysa onunla yalnız kalmıyor mu? Öyleyse neden başkaları için yoksul ve yoksun kalayım. Keşkeler, hayıflanmalar ve utanmalar sadece zayıflık göstergeleridir, hiç işiniz olmaz. Gereken neyse yaptınız ve yaparsınız da. Güçlü olmak mutlu olmak için yeterlidir ve gücü göstermek gerektir. Bu gösterim yepyeni bir telefonla da olabilir pek tabi. Kimseye zayıf görünmeye gelmez, alırlar elinizden ne var ne yoksa. Ama başını da fazla kaldırmamak, onlardan çok farklı olduğunu belli etmemek lazım. O halde genel geçerleri, iyicil lafları ve eylemleri tekerrür etmeli ortalama bir şekilde. Kimseden fazla sorumluluk almaya gerek yok, alemin amelesi ben miyim? Ben mi kurtaracağım dünyayı, dünya beni kurtarsın, işi ne? İnanmazsınız elbette kimsenin takdirine, kesin bir çıkarları vardır ama bir sonraki basamak için şe yaradıkları sürece gelsin takdirler her daim.
İşte böyle bir ikilemde insan olmak ve kalmak zor zanaat vesselam.