Yeni Şeyler

Çay ile Kahveye Övgüdür

İnsanın ofiste kafasının çalışması ile sıcak sıvı tüketimi arasındaki doğrusal ilişki, şıkır şıkır giyinmiş beyaz yakalı kadın ve erkeklerin görev bilinciyle koştura koştura Starbucks, Gloria Jean's, Cafe Crown veya Caffe Nero’dan americana, espresso, cappucino, machiato, mocha veya frappe alıp modernliklerini ve dinamikliklerini ve dönüştürülmüş kâğıttan mamul kahve tutacaklarıyla da çevre bilinçlerini birbirlerinin gözlerine sokmasından önce de vardı. Outsourcing denilen sahtekârlık ve sömürünün çıkmasından çok önce yaşı evveller, ofislerde kendisi de şirketin bordrosuna kayıtlı çaycıların düzenli aralıklarla dolaşıp herkesi çayladığını ama sadece zamanın müdürlerine kahve getirdiklerini, gıcık kaptıklarının çaylarına tükürdüklerini veya bile bile hamam suyu gibi bir çayı önlerine atıp gittiklerini hatırlarlar. O zamanlar çaycılarla iyi ilişki tutturmak ya da tutturmamak, vezir olmak veya cümle ofis ahalisi / misafirinin ortasında rezil edilmek anlamına gelirdi. Kahvenin bilinen tek formatı, gereksiz ulus yaratma sürecinin açık mağdurları olan Yunanlılar hariç dünyanın her bir köşesinde herkesin hala aynı isimle istediği Türk Kahvesi idi. Kahve bir imtiyazdı, bir seremoniydi ve kam alma şöleninin başrol oyuncusuydu. Köpüğü ve kıvamı, ileride başına örülecek çorapların bir habercisi olarak damat adayına tuzlu olarak ikram edildiği kız isteme törenlerinin ana konusuydu. Sağladığı önemli adam olma hissi, eve misafir gelmiş mühim sayılan bir ziyaretçinin altını çizmenin başlıca yolu idi. Kırk yıllık hatırı atasözlerinin konusu, takım-taklavatı her çeyizin demirbaşı, üzücü veya havalara uçuran bir haberin ardıl eşlikçisiydi. Kendisine kara diyen dilberi, “ağalar beyler içerler, kahve de kara değil mi” diyerek Karacaoğlan’ın hizaya çektiği idi. İkisinin yokluğu, mesela Ramazanlarda, en feci işkence, elinin nereye koyacağını bilememe hali, sürekli bir baş ağrısı ve nedensiz bir asabilikti.

 

Zaman geçti ve her şey değişti. Olympia marka daktilo ve Facit hesap makinelerinin yerini, ortamdaki bütün tozu biriktiren ve eşek ölüsü ağırlığındaki bilgisayarlar aldı yavaş yavaş. Tüfek icat oldu misali, herkes, hepi topu save butonunun yeri ve eski tip tekerlekli mouselarla mücadele ile disket denen zırt pırt format isteyen neredeyse sıfır hafızalı plastik kareleri bir deliğe sokmayı öğrendiği eğitimlere gidip şaşkına döndü. İşte bu eğitimler, sırf bilgisayarı açıp kapatmayı bildiği için beyaz yakalı tıfılların haksız yere parlayıp, iş feleğinin çemberinden geçmiş nice emektarın da ıskartaya çıkarıldığı bir dönemin habercisiydi. Aynı süreçte unvanların sayısı, kişi başına düşen losyon ve parfüm tüketimi, penceresiz plazalar ve kartvizitler arttı. Takiben önce aptalları sonra akılıları olmak üzere cep telefonları ve bilmem kaç lümenlik projektörler sahne aldı. Herkes bir şekilde bir şeyin müdürü olunca çaycılar işten atıldı, bazıları dış kaynak kullanımı ile yeni “zencileri” işe aldı, bazıları da tamamen makinelere bağladı sıcak sıvı üretimi işini, ama her halükarda çay ve kahvenin tahtı baki kaldı. Yaka rengi ve meşrebi bağımsız herkes, saksıyı çalıştırmak ya da bir nefes almak için çaya ya da kahveye dayandı. İnce belli ya da Ajda çay bardakları ve nevzuhur muglar ve kupalar her ofisin, hatta bebelere şeker promosyonların olmazsa olmazı olmaya devam etti.

 

Farkında mısınız, modern dünyanın bile bin bir çeşit, adını dahi telaffuz edemediğimiz kahve ve yeşili de dahil olmak üzere tatsız tuzsuz çay çeşidi ile sulandırmaya çalışıp ama bozmaya muvaffak olamadığı bu kadim gelenek, herkesin öncesinde ve nihayetinde insan olduğunu hatırlatıyor. Sıdkı sıyrılmış ve modern dünyadan yorulmuş profesyonellere bile, eşsiz bir fırsat sunuyor. Demem o ki; unutun performans değerlendirme sistemlerini ve kimin eli kimin cebinde belirsiz matris organizasyonları, boş verin bir süre apoletlerinize ve sizi sahtekârca iyi hissettiren her tür aksesuarınıza, koy verin gitsin parlatılmış ve bilmiş gülümsemelerinizi ve bilmem hangi soft eğitimden öğrendiğiniz vücut dili pratiklerini. Bir dostunuzu arayın, oturup bir çay ya da kahve için birlikte. İçerken de çiçeklerden veya fakir ve yetim çocuklardan veya bulutlardan veya memleketinizden veya ilkokulunuzdan, işte hülasa insan olmak ve insan kalmaktan bahsedin. Kirletin biraz beyaz yakalarınızı yahu, çünkü yeni bir şey yok güneşin altında, işte bildiğin yalan dünya.