Bir mefhum olarak proje, modern çalışma hayatının biteviye rutinliğinden ve anlamsızlığından sıdkı komple sıyrılmış ve prozac toplumu olmaktan bildiğiniz deliye doğru istikrarlı bir şekilde ilerleyen yazık beyaz yakalıları sistem içinde salakça gülümser ve “anlam” dolu tutmak için icat edilmiş bir kandırmacıdır. Bu nevzuhur kavrama göre işler operasyon ve proje olarak ikiye ayrılmakta, vida sıkma işi olarak betimlenen operasyondan yırtmak ve ayrıyeten daha mühim bir adam olma sanrısına kapılmak için sahte bir cennet olarak proje önerilmektedir. Ama dünyadaki tüm cennetler gibi bunda da niyeyse kontenjan sorunu vardır ve herkes projeci falan olamaz. Proje denilen çalışma biçimine ayak uydurmak için, her halta uyum sağlayabilen dinamik (yani bildiğin omurgasız ve köksüz) bir algılama ve yönetme becerisine sahip olmak, ne olduğuna ilişkin gram fikir olmasa bile bilmem hangi cüret ve ahmak bir cehaletle her işin üstesinden gelineceğine iman etmek gerekmektedir. Proje yapılacak sektörde bu deneyim ve becerileriyle olsa olsa vasıfsız amale olacak bu muhteremler, biraz PMBOK, biraz waterfall veya agile, bir iki scrum ve sertifika, biraz MS Project-Visio-Excel ömür törpüsünü son model kutsal teslis olan Bütçe-Kapsam-Zaman denen malumun ilanı ile birleştirip biraz gevelemeyi becerince, kendilerini yeryüzüne inmiş Olympos zevatı saymaktadır. İşin daha komik tarafı ise bu hadsiz-kibirli- kof kendine güvenin getirilerinin, operasyon diye aşağılanan işlerde çalışanlar akşamları mutlu-mesut evlerine giderken “proje must go on” şiarıyla beleşe fazla mesai yapmak, hafta sonlarını sadece patronların cebini dolduran meşgalelerle asosyal asosyal geçirmek, proje (kesin öngörülen zamandan çok daha geç ve üstelik eksik kapsam ve artmış bütçeyle) tamamlanınca da herkesin kendisinden ve insanlıktan utanması gereken abartılı ve tırışkadan coşkularla “başarı” kutlamak, ardından da yine hiçbir şekilde ve zerre bilinmeyen diğer sektörlerdeki yeni projelere doğru topuk kalçalara değer vaziyette koşmak olmasıdır. Halbuki insanlar tee eskiden beri olduğu gibi yine içip-yiyip-zorunlu ihtiyaçlarını gidermekte, ne bileyim bulut geçmekte, çiçek açmakta, işte hülasa güneşin altında –ambalajlar dışında- yeni bir şey vuku bulmamaktadır. Az da olsa her şirkette bir-iki adet numune olarak bulunan ve çoklukla emekliliğine birkaç zaman kalmış gerçek bir hayatı yaşayan “operasyoncular” bu keşmekeşe kıs kıs gülmekte, artık küçük bir kasabaya yerleşip domates mi yetiştirecekleri veya hacca gidip mest mi giyecekleri doğru-düzgün emeklilik planlarını kuvvetle muhtemel sigara içip Fenerbahçe’ye sevinerek düşlemektedirler.
Proje denen şey, Osmanlı’dan apartılmak suretiyle mühim ve şatafatlı bir etki bırakılacağına inanılan berat kelimesinin proje lafının arkasına getirilmesi suretiyle üretilmiş ve hangi yeteneksizin hangi imkânsız işleri yapacağının anlatıldığı, çoklukla Genel Müdür falan gibi göğe yakın ve dolayısıyla gerçeğe gayet uzak bir her şeye yabancının bir kâğıt parçasını imzalanmasıyla başlar. İşte bu kâğıtla atanan, kendini gayet yetkin, yetkilendirilmiş ve güçlü sanan ve ama aslında yakın zamanda bildiğiniz herkesin şamar oğlanına dönecek Proje Müdürünün ilk işi, bir açılış toplantısıyla herkesi işten güçten uzak tutmayı ve uyutmayı planlamak olacaktır. Gayet manidar bir şekilde adına Kick off denen bu toplantı, aslında olacakların da habercisidir. Yani gelen geçen, Allah rızası-kul hakkı için Proje Müdürü denen hadsiz cahile tekmeyi basacaktır. Bu başına geleceklerden habersiz arkadaş da, nedense insanlık tarihinde pek de kutlu-kutsal-mühim bir iş yaptığı zannıyla o kaynak planlaması benim bu değişiklik isteği senin, o müdüre yalvarmalar-yakarmalar senin şu üst düzey yöneticiden sürekli papara yemek benim şeklinde sefil sefil ortalarda dolanacak ve sonra da sürünmeye başlayacaktır. KOBİ’lerin kendilerini bir büyük boy hissetmeleri için türlü danışmanların kesesini doldurma pahasına uydurulmuş Vizyon-Misyon-Amaç geyiği ile yarışır bir şekilde gayet hayalperest ve futuristik isterlerin gayet sınırlı bir bütçe ile hemen gerçekleştirilmesini isteyen yüce proje teslisi hayalden saçmalığa doğru giderken, nedense sıra projeye gelince birden matris organizasyona dönüşen şirketlerin müdürleri proje müdürüne değil kaynak, zırnık bile vermeyeceklerdir. Yine de kutsal ve onurlu bir dava uğruna savaştığı inancıyla Proje Müdürü her şeyi zorlamaya devam ederek insanlıktan komple çıkacak, sonunda da herkesin gayrı ihtiyari bir insanlık vazifesi olarak ensesine şaplağı yerleştirdiği ilkel bir yaşam formuna dönüşecektir. Projeye gelince, bir ironi olarak o aşağıdaki kasta mensup operasyon müdürlerinin istediği zaman ve şekilde bitecek, tam bir kaybet-kaybet dramıyla ortalıkta patronlardan başka yüzü gülen bir Allah’ın kulu bile kalmayacaktır. Bu haldeyken bile yahu ne yaptık diyen ancak bir-iki akıllı adam olacak, herkes yine proje işlerini övüp tez zamanda analarının ağlayacağı ve aslında bir tür işsizlik hali olup gayet güzel sömürülecekleri sözleşme bazlı projelere yükselme-yücelme hırsıyla PMP ve Scrum Master sınavlarının peşinden koşturacaktır.
Sözün özü, dünyada cenneti bulmayı ve hiçbir hikmete sahip olmadan kısa yoldan özel-önemli-aşmış adam olmayı arayan bir akıl, her tür istismara da kapılarını sonuna kadar açmış demektir.