Yeni Şeyler

Müşteri: Kifayetsiz Patron mu Yoksa Ezik Mağdur mu?

Serbest pazar ekonomisi, modernizmin geleneksel kavram ve ilişkileri alt-üst etmiş önemli buluşlarından biridir. Bu ilişkili kavramlardan biri de müşteri ve satıcı-esnaf-sağlayıcıdır. Localar-loncalar-ahiler ile zamanında maksimum istihdam-istikrar-racon esasına göre tanzim edilmiş bu ilişki, hızlı bir merkantilist dönüşüm sonrasında maksimum kâr-büyüme-“güçlü olan haklıdır”a (d)evrilmiş, sonuçta da kimsenin aynı şeyi anlamayıp ama elbirliğiyle ulaşılmaz bir yüceliğe şutladığı yepyeni bir müşteri kavramı pırtlayıvermiştir. Modern işletme bilimi müşteriyi, her tür emeğin nihai objesi ve her tür eylemin nihai yargılayıcısı konumuna getirmiş, ancak müşteri denilen rol ortalıkta somut bir özne olarak dolanmadığı için bu konum bir o kadar da belirsiz-müphem-anlamsız oluvermiştir.

 

Nereye gitseniz ve kime sorsanız üzerine tonlarca baş ağrısı söylevin çekildiği “müşteri her zaman haklıdır” şiarı, ispatı gelir ve kârlılık üzerinden yapıldığı için, ne yaptığı hakkında hiçbir fikri olmayan müşterinin en kısa sürede nasıl kandırılacağı ve bu kandırmacanın ne kadar uzatılabileceği şeklinde hayat bulmuştur. Müşteri denen zata Internet ve yasal bilgilendirme zorunluluklarıyla sözüm ona kazandırılan bilgi edinme, karşılaştırma ve değerlendirme becerisi, bu zatın daha da bir şaşkına dönmesine ve zaten hercümerç olmuş aklıselimini büsbütün yitirmesine neden olmuştur. Modern zamanlarda müşteri, kendini –nedensiz bir şekilde- önemli hisseden, ama son kertede ağızlarından sular aka aka dolaşan bir grup yırtıcının hedefindeki masum-saftirik-dengesiz kırmızı şapkalı kızdır. Üstelik bir yırtıcıdan tek kurtuluş umudu da, kendisi hakkında benzer niyetlere sahip bir başka yırtıcıdır.

 

Müşteri ilişkileri yönetimi –namı diğer CRM- böyle bir ortamda söz konusu vahşi satıcılara avlarını en iyi nerede-nasıl-ne zaman bulabileceklerini ve hırslarını nasıl daha “modern” bir şekilde ifade edeceklerini öğretmektedir. Aslında olup biten avın avcı olması, yani bu satıcıların da bir başka yırtıcı networkü olan araştırma şirketi-teknoloji sağlayıcısı- danışman üçlemesinin müşterisi haline gelmesinden ibarettir. Böylece herkes bir şekilde müşteri olmakta ve bir zûl-rezillik-aşağılanma nedeni olan müşteri olma halinden kimse kaçamamaktadır. Paylaşılan ve paylaşıldıkça da büyüyüp normalleşen bu paralı-şaşkoloz-haddini bilmezlik durumu, bir insan olma standardı olarak da carileşmektedir. Türlü modern pazarlama-sadakat-memnuniyet trendlerinin habire beslediği bu önemli olma hissi ile müşteri, her daim saygısız-cahil-bencil olma hakkını elinde bulundurmakta, “ne saçmalıyorsun yahu” deyip sözlü ve keşke fiziki olarak ağzının payını kimsenin vermemesiyle de şımarıklığını parası kadar uzatmak imkânına sahip olmaktadır. Bu karşısında eğilip bükülünen, taklalar ve saltolar atılan kutsal obje, mekânı terk edince türlü öfke-depresyon-(ağzını burnunu kırmalı)halüsinasyonun odağı haline gelmekte, bunlar da bir başka pusuda müşteri bekleyen grup olan psikolog-psikiyatrist-bilmem ne koçu ekibince ücrete mukabil tedavi edilivermektedir.

 

Türlü şekillerde istismar etme-edilme ve kendisine ait olmayan-olunmayan sahtekâr mutluluklarla tatmin olma hali olan müşterilikten kurtulmanın yegâne yolu, insan olmak-kalmak, yani ihtiyaç ve mutluluk denen şeyleri yeniden tanımlayarak tüketerek var olma zincirinden kurtulmaktır. Buna AVM’lerde, elektronik ticaret sitelerinde ve ürün kataloglarında kendini aramak ve kaybetmek de dâhildir. Aksi, herkesin müşterisi olan herkese beşlik simit gibi sürekli sırıttığı, kimsenin kimseye güvenmediği ve biteviye Çapanoğlu aradığı, dönüşümlü/eş zamanlı “güçlü/salak ama haklı” ve “parası olana düdük satıcısı” rollerinin her daim geçerli olduğu boş-sıkıcı-gürültülü bir dünyadır ki elinizde kumandanız-tabletiniz-akıllı telefonunuzla oturduğunuz yer bu dünyanın tam merkezine düşmektedir sayın her daim haklı olan efendim.