Yeni Şeyler

Ne Yapmalı Ne Yapmalı

İnsanın her soruya cevabı yok aslında. İnsan her şeyi bilmiyor. İnsanın durakaldığı zamanlar var öylece. İnsanın ezberleri siliniveriyor bazen. İnsanın çıkamadığı kuyuları var. İnsan dünyanın durduğunu sanabiliyor o kuyularda. İnsan düşen her damlayı ve her yaprağı duyabiliyor o zamanlarda. İnsan göklerin ağırlığını hissediyor. İnsanın yerin altına giresi geliyor, üzerinde hayır bulamayınca. Bazen hakikaten de giriyor ve bazen de çıkamıyor işte.

 

Ne yapmalı sorusuyla başlamak belki de yanlış. Ne yapmamalıyı söylemeli önce. Mesela insan cesur olmamalı gönlünce. İstediği şey için gözünü karartmamalı keyfince. Sonra kolayca sıyrılmamalı öyle her şeyden. Türlü hesap vermelerden kaçamamalı, kendisininki de dâhil ve hatta en önce. Başkalarını hatırlamamalı ve görmemeli sadece kendisi için. Başkalarını anlamaya çalışmamalı, bir üst perdeden. Başkalarının acıları için o başkalarından daha büyük harfler kullanmamalı. Öne çıkmamalı sürekli, altını çizip durmamalı kendinin. Görünce başını çevirip, kanalı değiştirip geçmemeli. Görmek istediği zaman da görmemeli sadece. Görmenin borcunu reddetmemeli. Ben, ben, yine ben diyerek olmamalı üste olunca, altta kalınca hatırlamamalı bizi. Selam vermeden geçmemeli bir yerden, tanısın tanımasın. Sade iyi şeylerden pay isteyip durmamalı, günahtaki payını da unutmamalı. Bir kendisinin gerçekleri bildiğini sanmamalı. Bir kendisinin gerçeklerinin olduğunu sanmamalı. Hayret etmeden, hayran kalmadan geçmemeli hak edeni. Hak edenin hakkını vermezlik etmemeli Hak etmeyeni de taşımamalı başın üstünde.

 

Dünyanın çivisinin çıktığı gün, çiviyi yerine sokmaya çalışanla çivinin çıktığını ilan eden arasında bir fark var. Çiviyi düzeltip sokanla, çıktığı gibi sokan arasında bir fark var. Çiviyi düzeltmeden önce dünyaya şöyle bir bakanla, bakmayan arasında bir fark var. Dünyaya bakıp düzeltmeyi düşleyenle, düşlemeyen arasında bir fark var. Dünya yalan insan gerçek deyip dünyayı düzeltmeye kalkanla sade düşleyen arasında bir fark var.

 

- “İşin en kötü tarafı“, dedi adam “böyle zamanlarda çıkıyor kahramanlar sadece, sıradan-normal-zaten olması gereken bir şey olamıyor bir türlü kahramanlık.”

 

- “Aslında kahramanlıktan besleniyor bir sürüsü” dedi kadın “kahramana ihtiyaç olmasın diyen kimse yok.”

 

- “Belki de kahramanlar, üzerine düşeni yapmayanların ürünü sadece, onların günahı” dedi adam.

 

- “Kahramanlık kolay iş” dedi kadın, “mesele kahraman olmadan olmak-yapmak-etmek”.

 

Böyle ağır zamanlarda, BÜYÜK HARFLERLE konuşmanın çok kıymeti yok. Ama yarın ve ertesi gün ve ertesi gün ve yine ertesi gün ve kalan her ertesi gün şunu sormanın ve gereğini yapmanın bir kıymeti var: olanda ve olmayanda benim payım ne? Mesela onlar asgari ücretle orada öyle ölürken, benim faydam ne? Niye bazıları orada hakikaten ekmek parası için kapkarayken ben bembeyazım? Niye yasalar, mevzuatlar, genelgeler falan meşrulaştırıveriyor her şeyi? Niye ben de meşrunun şahidi olmuyorum ve düşmanı gayrimeşrunun? Niye her şeyi ben kendim başarmışım da niye onların da bundan bir payı yok? Niye sade olağanüstü anlarda toplaştığım insanlarla olağan zamanlarda da birlikte, sessiz-sedasız ve imzasız bir şeyler yapmıyorum? Niye çıkmıyorum kafelerden, sosyal medyadan ve vazgeçmiyorum pazılarımı şişirip şişirip seyretmekten? Neden köye gitmiyorum veya bir köyüm yok? Niye kimse beni engellemiyor kötü bir şey yaparken ve niye ben kimseyi engellemiyorum? Niye tembelim ve önemli olmam gerekiyor? Niye korkuyorum? Ve niye korkmuyorum, toprağın üstü kadar altı da var?

 

Bana sorsaydınız ne yapmalı diye, benim de sizden bir farkım yok ki derdim. Biraz daha sıkıştırsaydınız gülümserdim size. Biraz daha üstüme gelseydiniz Hakan derdim adım, sizinki ne?

 

İnsanın insanın kurdu mu kardeşi mi olduğunda gizli ne yapmalının cevabı bence. Devamında insana kurt olana, daha bir kurt olmalı demeli. Sözün bittiği yerde de Soma’da kaybettiğimiz kardeşlerimize Allah’tan rahmet, bize de kardeşlik her iyiliğin peşinde ve her kötülüğün karşısında.