Yeni Şeyler

Ofisler ve Flörtüz Haller

Asosyalliğiyle doğasına en ters yaratık şampiyonluğunu açık ara göğüsleyen beyaz yakalı, bir tür sosyalleşme sonucu olan evliliği de sadece ofisten gerçekleştirebilir. Bu yazının konusu beyaz yakalının bu husustaki ofis performansları ve elbette asla yenemeyeceği makûs talihidir.

 

Öncelikle sanılanın aksine ofisler iş yapılan, ne bileyim bir şeyler üretilen yerler falan değildir. Buralar toplumu, hasbelkader üniversiteden mezun olmuş ve hatta MBA falan yapmış beyaz yakalılardan korumak için oluşturulmuş karantina bölgeleridir. Ofislere ancak X-Ray, akıllı kimlik kartı veya parmak izi taramasıyla girilebilmesinin nedeni, buralara sadece mühim ve pek elit beyaz yakalıların girebilmesi değil, toplumun sağlıklı fertlerini bu iflah olmaz akli rahatsızlıktan koruma iradesidir. Söz konusu irade, beyaz yakalıların yüksek hayat beklentileri ve ama yerlerde sürünen hayat performanslarıyla ancak ortalama 0,8 çocuk yapabiliyor olmasından hareketle soylarının 40 sene içinde tükeneceğini hesap etmektedir. Bu nedenle de bu nevzuhur zevatın ofis ve kahve zincirlerinde kalması kaydıyla tüm akla zarar performanslarını kayıtsız şartsız desteklemektedir. Bu durum, beyaz yakalıların neden bu mekânlar dışında asla var olamadıklarını da açıklamaktadır. Elbette bu desteğe, bu güruhun ofis içi flörtüz ve evlenme halleri de dibine kadar dâhildir ki buradaki detay strateji, bir tür kapalı gen havuzu oluşturarak dünyanın başına bela olmuş bu türün köküne kibrit suyu dökmektir.

 

“Bunu yapan iki kişi” diye biten bu ofis içi minimal sosyal hareketin elbette zeki ögesi kadın ve şaşkaloz olanı da erkektir. Beyaz yakalı erkek kendisini beyaz atı ile nice kariyer hedeflerini gözünden vuran bir prens ve her kadının gönlünde yatan bir Don Juan falan zannetse de esasen kayda değer tek vasfı, o sırada ofiste bulunuyor olmaktan ibarettir. Dilerseniz bu saftiriği şimdilik bu kıytırık zanlarıyla başbaşa bırakıp “first ladies” şiarı gereği kadından başlayalım.

 

Beyaz yakalı kadın, erkeğine kıyasla güzel kokan ve üstelik orasını-burasını büyütüp-küçülten türlü inovasyonlarla güzel de görünen bir şeydir. Diğer normal kadınların aksine kaygısı anne olmak ve böylece kemale ermek falan değil, cam tavan ve tuğla kafalı erkek yöneticilerin yükselttiği kariyer engellerini bir erkeğin omuzlarına / kafasına basıp hoppadanak aşmak falandır. Ancak bu yüksek atlama hali elbette her erkekle yapılabilecek bir iş değildir. Bunun için erkeğin hem söz anlayanı ve dinleyeni, hem de kariyerinde umut vadedeni gerekir. Bu erkeğin fiziksel bir değerlendirme ile asla bulunamayacağını ve üstelik atletik-jöleli-artist beyaz yakalı erkeklerin genellikle kifayetsiz-megaloman-depresif zamparalar olduğunu bilen kadın, tabiatıyla kel-göbekli-şüpheci erkeklere yönelir. Bunlardan hangisinin çakma hangisinin ise ele gelir olduğunu anlamak için 3 aşamalı bir planı uygulamaya koyulur. İlk adımda, tırnağım kırıldı veya bileğim burkuldu gibi bir çıtkırıldım mazeretle adaylardan kendisi için amale bir işi –mesela fotokopi çekmek falan- yapmasını rica eder. Bu işten tez elden kaçanlar, kadının gelecekteki merhamet talebi kılıklı türlü sömürülerini yemeyecek olduklarını gösterdikleri için elenirler. Böyle dolmuşlara her daim abone bedbahtlar için ise ikinci aşamaya geçilir. Bu adaylar için ofiste, bir-kaç kadını idare ediyormuş falan gibisinden sözde çapkın dedikoduları çıkarılır. Bu dedikoduya zerre kulak asmayanlarla bundan görülür beşlik simidi hazzı yaşayanlar, hiç manipülasyona gelmeme veya hepsine salata olma hallerinden dolayı elenirler. Bırakın ikici raundu, elli beşinci raundu bile hesaplayabilen kadın, manipüle edilemeyenlerin yönetilemeyeceğini –dolayısıyla ya varsa köylerinden kız alıp yoksa da tohuma kaçacaklarını-, kolay manipüle edilebilenlerin ise muhakkak karşılarına çıkacak daha güzel kokan ve orası-burası daha büyük-küçük bir rakibenin ağlarına kolayca düşeceğini bilirler. Kalan ise bu dedikoduya pek inanamayan ve ama ara sıra da ağzı kulaklarına varan garibanlardır. Son aşamada ise, künhüne kadınlardan gayri kimsenin eremediği bir hipnoz yöntemiyle ile kalan adaylara evlenme teklifleri yaptırılır. İlk iki aday kafadan elenir, zira bunlar -hızlarından belli- teklif işinde hızlanmış silahşorlardır, adrenalin peşinden sürünmeye ve süründürmeye mecburdurlar. Eğile büküle gelen ve diğerlerinden daha da kel-fodul zat ise tüm adayları geçmiş zavallı galiptir ki hiç beklemediği “evet” cevabını alınca girdiği renk ve şekil, her tür tarifin ötesindedir. Ofis içi kafesleme operasyonu işte böylece sona ermiş olur.

 

Erkeğe gelince, mal mal kafeslenmeyi beklemek dışında tüm bildiği, filmlerden apartılmış 90-60-90 ölçüleri, sarı saç-renkli göz standartları ve kadının melül melül bakmasının iyi bir şey olduğundan ibarettir. Türlü sıkıştırma-şişirme, boyama ve dubara teknoloji ve tekniklerinden bihaber olan bu düşük işlemcili koyu cahil, evliğinin ilk sabahında yanında bulduğu tombik, acilen pasta-cilaya ihtiyaç duyan çaçaronla ne işi olduğunu anlamaya çalışmakla kalan ömrünü tüketecektir. Vesselam, kalan her şeyi gibi erkeğin evlenme öyküsü de kısacık ve gayet de sıkıcıdır.

 

İşin özü, ofisler yerlileri için bile çok tehlikeli yerlerdir. En iyisi serada yetişmeyen ve turfanda da olmayan ürünlere yönelmektir. Zira mucize dediğin de hak edeni bulur.

Write a comment

Comments: 2
  • #1

    Yasemin Yüce (Thursday, 25 September 2014 08:47)

    Şimdi nasıl demeli, neden demeli? Kadınların bu çok ""akıllılıkları"" övülürken böyle cadılaştırılıyor, bu erkeklerin ""aptallıkları"" yerilirken temizleniyor gibi oluyor. Süreç bu olabilir, ama sonuç bu değil ki!? İtiraz! İsyan! :)))

  • #2

    Duygu Canbay (Saturday, 27 September 2014 03:32)

    Ya bunlar nereden aklınıza geliyor bilmem ki çok güldüm inanın mükemmel olmuş kaleminize sağlık her zamanki gibi şahane . Saygılarımla