“Tarih tekerrürden ibarettir derler, ibret alınsaydı hiç tekerrür eder miydi tarih” vecizi, beyaz yakanın tarihsel kökenlerinin bilinmesini çok önemli olduğuna işaret etmektedir. Buyurunuz beyaz
yakanın kısa ve ibretlik tarihi:
-
M.Ö. 1760: Hamurabi Kanunlarının okunamayan 66–99.
maddelerinin, sırasıyla nasihat-uyarı-kötekle soyluların nasıl yola getirileceğinden bahsettiği düşünülmektedir. Aynı kanunlarda âleme ibret olsun diye iyice bir pataklanacağı belirtilen “bir
işe yaradığını iddia edip kanıtlayamayan” (Madde 3) ve “çalışmadığı için tarladan hiçbir mahsul elde edemeyen” (Madde 42) kişilerin beyaz yakanın ilk versiyonu olan soylular olduğu
anlaşılmaktadır.
-
M.Ö. 1300: Bu ferasetten uzak Asurlulardan kalma bir
tablette ise askerlik-çiftçilik-rahiplikten kaçan şımarık soylu çocuklarının, toplumun selameti için her tür eğlence imkânı ve üstüne bir de para verilerek tecrit edildikleri
belirtilmektedir. Bu tecrit alanları, modern zamanlarda plazalara dönüşmüştür. İkinci tablette verilen ücretin babanın hiyerarşideki yerine ve çocuğun süslenip-püslenme derecesine göre
belirlendiğinden hayıflanılmaktadır. Üçüncü tablet bulunamamıştır, zira dördüncüsü tablette Başrahibin bunu, sürekli kavga eden ve ama babalarının sürgüne şutlandığını bilmeyen soylu
çocuklarının kafalarında kırdığı kaydedilmektedir.
-
M.Ö. 549–485: Asurluların yıkılmasından gerekli dersleri
çıkaran Pers İmparatoru I. Darius, soylu veya soysuz tüm boşta gezer takımını savaşa sürüp kırdırarak sorunu kökünden çözmeye çalışmıştır. Ancak Pers askerleri “yanlarında bizi de öldürtür bu
saftirikler” deyip bunları saflarına almamışlar, sonuçta da bu zevat anlaşılmaz bir şekilde general falan olmuştur. Bunun da tarihteki ilk “bir işe yaramıyorsa müdür yap” uygulaması olduğu
düşünülmektedir.
-
M.Ö. 336–323: Bu yanlış tercih sonucunda Persler, onca
görkem-takım-taklavatlarına rağmen İskender karşısında rezil olmuşlar ve ama intikam olarak da bu miraslarını Helenlere devretmişlerdir. İskender’den sonra Helenlerin düştüğü durumu
detaylandırmak gereksizdir. Gittikleri her yerde adlarına faydasız büyük anıtlar diktikleri Helen tipi avare soyluları ve yönetim gurularının ilk modeli olan feylesoflarını anmak yeterli
olacaktır.
-
M.Ö. 2600 – M.S. 395: Başta bulunanların aylaklara lüzumsuz
merhametinden kaynaklanan bu zafiyet, Romalılar ve Mısırlılarda bizzat baştakilerin aylak olmasıyla eşik atlamıştır. Boşta gezenin boş kalfası konsüller istedi diye Romalılar tee bilmem
nerelerden koca koca dikilitaşları söküp getirmişler, Mısırlılar ise boşta gezmekte ve eşek sütüyle banyoda uzmanlaşmış firavunları için hayvani ölçülerde piramitler inşa etmişlerdir. Bu
performansların da AVM’lerde ne varsa alıp eve yığmak ve plazaları daha bir yükseltmek çabalarına ilham verdiği düşünülmektedir.
-
1841–1925: Modern zamanlarda ise süreci önce teorisyenler
sırtlanmıştır. Endüstri devrimi ertesinde Alman Weber, “yasal otorite” kılıfı altında çalışma mefhumunu tamamen anlamsızlaştırmıştır. Bu süreçte bürokrasiyi ve dolayısıyla beyaz yakalıları
meşrulaştıran altyapıyı uydurmuş, Kafka’yı da roman malzemesi açısından abat etmiştir. Amerikalı Taylor ise “bakalım kuyuya kim atlayacak” deyip Bilimsel Yönetim İlkelerini öne sürmüştür. Bu
ilkelerde süpervizörlük unvanı ile aylaklık hakkı soylu-soysuz herkese sağlanmış, böylece beyaz yaka somut bir varlık kazanmıştır. Fransız Fayol eşiği bir çıt daha yükseltmiştir. Meşhur 14
İlkesinden biri olan İş Bölümü ilkesi ile beyaz yakalıların kimsenin anlamadığı değersiz faaliyetlerini anlamlı ve bir de üstüne çok para ödenir bir hale getirmiştir.
-
1917–1945: Bu teorik altyapı üzerinde yükselen Ekim Devrimi
tarihte ciddi bir kırılmaya işaret etmektedir. Devrim ile aylak aristokratların köküne kibrit suyu dökülmüş, aylaklık için “bari biraz sanat-kültür-felsefeden anlamak” dahi tamamen gereksiz
hale gelmiştir. Böylece sınıfsız-yersiz-yurtsuz, yetmedi ipsiz-sapsız-köksüz beyaz yakalılar âlemde rakipsiz kalmışlardır. Almanların fişfiklemesi ve Müttefiklerin de “iki aya bu işi
bitiririz” cehaletiyle başlayan II. Dünya Savaşı ise beyaz yakalının rüştünü ispatlamasıyla sonuçlanmıştır. Her iki taraftan neyi-niye yaptığını bilmeyen ve çoklukla üniforma giyen bir sürü
gafil, sırf yapabiliyoruz diye dünyanın anasını ağlatmıştır.
-
1945–1965: Savaş sonrası Marshall Planının asıl amacının,
beyaz yaka sınıfını tüm dünyaya yaymak olduğu iş işten geçtikten sonra anlaşılmıştır. Bu kapsamda Avrupa ve haylaz-varsıl-şımarık çocuğu Amerika, beyaz yakalıların nasıl ücretlendirileceğine
dair evrensel yasalarda anlaşmışlardır. Buna göre beyaz yakalıların ücretleri; “Gülümserken Görünen Diş Sayısı”, “Karanlıkta Gözlerin Parlama Oranı”, “Ten Rengi Beyazlığı” ve “Boş Boş
Oturabilme Süresi” ile doğru orantılı belirlenmiştir. İlaveten dişi modellerinde; “Topuk Yüksekliği”, “Kuaföre Gitme Sıklığı”, “Elbisenin Darlığından Mütevellit Hareket Kısıtlılığı” ve “Diyet
Gıdaların Temel Beslenmedeki Oranı” da pozitif olarak dikkate alınmıştır.
-
1965–Hala: Tüm dünyayı kısa sürede saran bu çılgınlık her
renk ve dilden zilyon beyaz yakalının istihdamı ve türlü küresel felaketler pahasına ücretlendirilmeleriyle sonuçlanmıştır. Post modern dönemde ise konu “Şirketin Selameti İçin Kim Müdür
Yapılmalıdır”, “Bir Gizli İşsizlik Türü Olarak Müdürlük” ve “Home Office Denemelerinde Müdürlerin Kullanımının Faydaları” konularına kadar evrilmiştir.
Write a comment
Nurcan Özkaplan (Thursday, 13 November 2014 06:14)
Bu beyaz yakalı kardeşlerimize yönelik değerlendirmeler ile Gramsci'nin kendi sınıfının aydını teorisi arasında bir bağlantı arıyorum. Bulamıyorum. Bazan da buluyor haaa "chp bu yüzden mi iflah olmuyor?" diyorum. Var mı fikri olan?