Yeni Şeyler

Peçeteden Reçete

Sıkılırsanız, kendinizi iyi falan hissetmeniz gerekirse, mühim adam görünmeyi ya da böyle altı çizilmiş, bold, büyük fontlu ve yanıp-sönen bir fener olmayı murad ederseniz;

 

. Slikon Vadisinden söz edebilirsiniz. Parlak fikirli bir sürü zeki insan gibi diğerlerinin gururunu okşayıp işe yaramazlık ve tembelliklerini para karşılığı örten, tekdüze ve yapayalnız hayatlarında sosyal-popüler-başarılı hissettirecek, cloudlu shared services ya da resourcelu -mesela (1) toptan fiyatına ucuza ve ama faydasızca alışveriş yaptıran ve önerilen ürünleri başkasının almasıyla ilk alıcıyı nemalandıran, (2) veciz bir lafla süslenmiş kısacık klasik eser özetleri ile yeni moda saç-sakal-küpe modellerinin kombinasyonlarını önerip kestirmeden entelektüel gösteren ya da (3) çoktan seçmeli sorularda on tane resim-dize-renkte aynı şıkları işaretleyenleri ruh ikizi ilan edip ikisinin de isimleri yazılı ve kalpli çifter çorap-fular-kemer satan- bir app icat etmeyi düşleyip, yine düşünüzde bunu iyice büyütüp bir fona satarsınız, kazandığınız kocaman paralarla hala düşünüzde ve kendi kendinize empati-EQ-uzun yaşam üzerine buğulu bir sesle konuşursunuz. Ve ama acı gerçek: Ne bura Amerika ne de siz Steve Jobs’unuz. Siz en iyisi, üstünüze streetwear bir şeyler geçirip şehrin en kozmopolit-ışıklı-kalabalık caddelerinde önemi anlaşılmamış adam adımları atınız. Belki yolunuza bir Starbucks çıkar, bir yeni iPhone olur vitrinlerde, modunuz değişir keyifli olur, bir güzel sırıtırsınız.

 

. Güney Kore’den söz edebilirsiniz. Başkalarının cennetlerine kestirmeden, kopya çekerek girebileceğine iman etmiş bir sürü “biteviye gelişmekte olan” ülkenin vatandaşı gibi Güney Kore ile ülkenizin makroekonomik verilerini ta 1960’lardan itibaren karşılaştıran grafikleri kullanır, sizden önce on binlerce insanın karbon kopyası olarak başarı garantili kalkınmanın sırrına vakıf ilk insanın siz olduğunuza inanır, ballandıra ballandıra devletin birkaç sektörü seçip sadece bunlara nasıl yoğunlaştığını ve eğitimi nasıl tamamen bu sektörlere göre kurguladığını anlatır, bu toplumun nasıl yekvücut-çok tasarruf-az tüketimle gelişmişler ligine çıkardığını haykırır, dönüp etrafınızdaki herkesi bakışlarıyla azarlayan ve tembelliklerinden utanan kolpadan guru-tenekeden bilge-naylondan mentor olursunuz. Şansınıza biri de çıkmazsa karşınıza ve bunların dünyada en çok estetik yaptıran, mimikleri-bakışları-duruşları aynılaştırılan, çorap değiştirir gibi geleneklerini-usullerini-dinlerini falan bırakan-alan insanlar olduğunu söylemezse, üstüne de herkesin kendi bütün öyküsünde anlamlı-mümkün-kendi olduğunu ve sorunun mutluluktan ziyade mutmainlik olduğunu ilave etmezse, kürsüyü vakur adımlarla terk edip ülkenize hayıflanırsınız. Ve ama acı gerçek: Hala buradasınız. Siz en iyisi, bir köprü-ortaya karışık-mozaik ülkenin adamı olarak geçen hafta o entel sahaftan pazarlıkla aldığınız pikap ve taş plağı çıkarınız. Belki gün olur alır başınızı gidersiniz, millerinizi işleteceğiniz bir havaalanının kokusunda, Mikonos-Maldivler-İbiza-Malta’ya, para-mal-ruh mukabili süresiz oturum izinlerinin peşi sıra.

 

 

. Özgür bir ruh olmaktan bahsedebilirsiniz. Ulaşamadığınız, -öyle düşünmeseniz de aslında ulaşmanız gerekmeyen veya ulaşamadıysanız vardır bir hayır olan- bir sürü ciğerden sonra, artık misyonunuzu tamamladığınız ya da modern hayattan yorulduğunuz ya da gönlünüzün delişmenliğini keşfettiğiniz teranesiyle Asos-Kaş-Dalaman’da bir entel köye taşınırsınız, köşedeki üç-beş kuruşunuzla eskice bir evi alıp bir şevkle önce ince ince restore ettirmeye başlayıp sonra sıkılıp alüminyum-plastik-laminantla kaplarsınız, her şeyi gerçek kılacak zannıyla tonla para döktüğünüz masif ahşaptan kocaman masayı ve sandalyelerini bahçeye kurarsınız, unutulmaz sohbetler-şen kahkahalar-müzikli-şiirli geceler umarak dostlarınızı çağırırsınız, gelen bir-ikisiyle pek bir şey bir şey konuşmaz ve mecbur şehirden taşıdığınız pikabı dinler, facebook-instragram-twitterdan türlü organiklikler ve kuyruğu dik tutmalar yollarsınız, sonra artık kimseler gelmeyince ve etraftaki evler de uberle gelip airbnb ile ortalama iki gün kalan doldur-boşalt-unut tiplerle dolunca masayı silmeyi boşlayıp internete dalarsınız, planlarınızın aksine gece yatmayı bilmez sabah güneşle uyanmaz, tavuk-enginar-zeytin yetiştirmekten de vazgeçip soluğu en yakın Migros’ta alırsınız, havalar biraz soğuyunca Kanada’ya yerleşen İzmirli misali önce sevinir sonra üşür en sonunda da öfkeli nezle olursunuz. Ve ama acı gerçek: Geri dönersiniz. Siz en iyisi, doğaya dönüş yerine her yola gelen insan temalı bir kitap okuyunuz. En güzel şehir zaten olduğunuz şehirdir, en güzel günleriniz kesin önünüzde bir yerlerdedir ve söylemek istediğiniz en güzel söz de etkileyici veciz sözler kitabında zaten mevcut olan bir sözdür.

 

Ya da bir kenara bırakırsınız bu upuzun cümleleri, sıkılmaları ve muradı fener olmakları, başınızın üstüne koyarsınız ya nasipleri ya kısmetleri, sonra belki bulursunuz Karacaoğlan’ı, yani "kimi cennet ister kimi cehennem / cennetten beride yolda neler var"ı

 

 

Write a comment

Comments: 0