Bir tarafta; her bulutlu havada şemsiyenizi yanınıza alıyorsanız, karşınıza çıkan her insanı ilk görüşte tanıyorsanız, yol ayrımlarında hep aynı tarafa gidiyorsanız muhafazakarsınız. Her bulutlu/bulutsuz havada ya yağmazsa/yağarsa deyip şemsiyenizi yanınıza almıyor/alıyorsanız, karşınıza çıkan her insanı merakla süzüp altından ne çıkacağını heyecanla bekliyorsanız, yol ayrımında ayrımın ortasına çömelip ne yapacağınızı kara kara veya beyaz beyaz düşünüyorsanız muhafazakar değilsiniz.
Diğer tarafta; her bulutlu havada şemsiyenizi unutmamaya gayret gösterip bunu bir mıh gibi aklınızda tutuyorsanız, karşınıza çıkan her insanı yaratılanı severim yaradandan ötürü deyip her şekilde bağrınıza basıyorsanız, yol ayrımlarında aslolan menzile varmak değil yolun kendisidir deyip hep aynı yola revan oluyorsanız da muhafazakarsınız. Ve her bulutlu havada bir ergen sorumsuzluğuyla ıslanırsam birinin şemsiyesine salça olurum deyip şemsiyesiz/ yüksüz takılıyorsanız, karşınıza çıkan her insanı fırsat belleyip bundan bana ne çıkar deyip tartıya vuruyor ve ona göre davranıyorsanız, yol ayrımlarında da aynı tartıyı ayrımın ortasına kurup pragmatik karar süreçleri falan işletiyorsanız da muhafazakar değilsiniz.
Ama; her bulutlu havada gökyüzüne bakıp-dalıp-arayıp yanınızda olan veya olmayan şemsiyenizin varlığını unutuyorsanız, karşınıza çıkan her insanı kendiniz gibi bakan-dalan-arayan ve bütünün parçası olarak görüyorsanız, yol ayrımlarında da yol yok yürümek var ve her yol aynı yere çıkar deyip yolda daha neler varı söylüyorsanız o zaman insansınız.
Çünkü sonunda ölüp gidiyorsunuz, titrlerinizi bırakıyorsunuz, uykudan uyanıyorsunuz, geldiğiniz yere dönüyorsunuz ve sonuçlardan değil süreçlerden hesap veriyorsunuz.
Write a comment