Başlarken
Saat 10:30 falandı. Acenteler Müdürümüz Hayrullah Bey ile güzel güzel sohbet ediyor, şirketin sorunlarını enine boyuna tartışıyor, güzel sonuçlara elbirliğiyle varıyorduk. Son acenteler toplantısına Seda Sayan yerine Ebru Gündeş’i mi çağırsaydık diye konuşup aslında Gülben Ergen olmalıydı da karar kılmıştık. Gelecek sene için not almıştı bunu. Acenteler, yeni yıl promosyonu olarak gönderdiğimiz kalemleri çok beğenmemişlerdi. Ben şık ve kaliteli bir flash disk yaptıralım demiştim, ama Hayrullah Beyin de dediği gibi şirkette teknolojinin ne kadar önemli olduğunu anlamış o kadar az kişi vardı ki. Sonra laf arasında yeni Küçük Ofis Ürünü ne zaman biter diye sormuştu, hoş asıl ziyaret nedeni de buydu ya. Biraz daha zamanı var demiştim. Daha 1 ay bile geçmemişti tarifeyi bize verdiklerinden beri. Bazı şeyleri de çok kolay zannediyordu Hayrullah Bey. Yok diğerleri 1 haftada yeni ürün yapıyorlarmış da, üstelik her bir kanalda fiyatlamaları farklıymış da, poliçeleri 1 sayfada cancanlı oluyormuş da, falan da filan. Altın gibi elemanlara sahip olduğumu, teknolojimizin çok güçlü olduğunu, diğerleri gibi harala hurala değil adam gibi ürün geliştirdiğimizi, tarifeyi hazırlayan Nuran Hanım ile arkadaşların canla başla çalıştıklarını, ama bölüme yeterince kaynak ve önem verilmediğini söyledim. Lafın altında kalmamak gerekti. Sonra maazallah, teknolojiye ilişkin tüm birikiminin SMS göndermek olduğuna bakmadan sağda solda “bizimki de eski teknoloji falan” derdi de al başına belayı. Daha geçen hafta öğretmiştim excelde tablo yapmayı. Üstelik belki de Sayın Genel Müdürümüz Beyefendiye Bilgi İşleme alalım 1-2 eleman derdi. Ne de güzel olurdu. Anlamadığım, nerede görülmüştü bizzat Genel Müdürün her bir bölüme kaç kişi alınacağını belirlemesi. Adem-i merkeziyetçilik önemliydi ve de gerekliydi nitekim.
Sayın Genel Müdürümüz Beyefendinin yeni işe aldığı Banka Sigortacılığı ve Alternatif Dağıtım Kanalları Satış Müdürü Başar Bey hızla odama girdi ve makineli tüfek gibi konuşmaya başladı.
- “Tüm şirketler buraya yöneliyor, ama bizde hiçbir teknolojik hazırlık yok. Sigortacılıktan zerre anlamayan ve anlamak da istemeyen adamlara gelin bizim sistemleri kullanın diyoruz. Müşteri ve poliçe bilgilerini kendi sistemlerinize elle girersiniz, bir şey olmaz diyoruz. Adamlar da doğru rakiplere... Nasıl olacak bu iş Cemil Bey? Bizim bu kanallarda satış yapmaya niyetimiz var mı?”
-
Hayrullah Bey yerinden hafifçe kımıldadı.
- “Dur bakalım evlat. Gel otur önce bir soluklan. Cemil Bey bize bir Türk kahvesi söylesin, öyle konuşalım bu işleri.” dedi.
-
Bu Başar Efendi de hiç usulden anlamıyordu canım. Sen kalk şirketin koskoca Bilge İşlem Müdürünün odasına hışımla gir, içerde kim var kim yok aldırma, istediğin gibi söylen. Yoktu öyle yağma. Altta kalmamak lazımdı. Sonra sağda solda “bizimki de eski teknoloji falan” derdi de al başına belayı. Yurtdışında bir yerlerde mastır yapmış. Dikkatli olmak lazımdı. Kimin referansıyla işe alındığını hala öğrenememiştim. Sayın Genel Müdürümüz Beyefendinin sekreteri Vicdan Hanım’dan gelecek haberleri bekliyorduk bakalım.
- “Şimdi Başar Bey, sigortacılık kolay iş değildir. Madem poliçe satacaklar o zaman bizim sistemi de öğrenecekler. Ne kadar komisyon veriyoruz onlara biz de biliyoruz herhalde. Komisyona gelince ver, sistemi kullanmaya gelince evde yokum, olmaz ki. Herkes için ayrı sistem yapacak değiliz ya. “ dedim.
-
Bunu derken gözlüklerimi de elime almıştım.
- “Kahve için teşekkürler Hayrullah Bey, ama hemen geri dönmem lazım.” deyip bana döndü. “Cemil Bey, bu iş ince LCD ekranları almakla, daha hafif notebook taşımakla, mailleri Blackberry ile almakla olmuyor ki. Adamlar 1 poliçeyi kaç saniyede kestiklerine bakıyorlar. Daha şimdi konuştum. Bizde 1 kasko kesmek nereden baksanız 4 dakika, rakiplerde ise 30 saniyenin altında. Üstelik bilgilerini de sistemlerine otomatik gönderiyorlar. Adamlar tüm taksitli kartları kullanıyorlar, bizde var sadece 2 tane. Diğer banka kartı gelirse mail order yaz. Onların da iade işlemlerini merkezden elle yapıyormuşuz. 3 tane asgari ücretle adam almış Operasyon Müdürlüğü sırf bu iş için. “
-
Sükûneti elden bırakmadım.
- “Altın gibi elemanlara sahibiz. Teknolojimiz çok güçlü. Diğerleri gibi harala hurala değil adam gibi ürün geliştiriyoruz. Ama bölüme yeterince kaynak ve önem verilmiyor Başar Bey.”
-
Hiç geri adım atmadı. Kime neye güveniyordu, pek bir merak ettim. Not ettim aklıma şu Vicdan Hanım ile hemen konuşmalıydım. Dozu biraz artırayım dedim.
- “Koskoca bir şirketiz biz. Geçen yılın sonuçlarını görmediniz mi? Bir bakın lütfen kaçıncıyız prim üretiminde. Bu bankalar ve ADK’lar mı vardı o prim üretiminde?”
-
- “Cemil Bey, Cemil Bey” dedi. “Prim üretimi dışında hasar/prim oranlarına da bakıyor musunuz? Geçen sene 100 TL’lik prim üretiminde bize kalan 25 kuruş. Üstelik prim üretiminin de %70’ini tahsil edebilmişiz.”
-
Yahu ben mi tahsil edecektim de etmedim diye aklımdan geçirdim.
- “Ama bölüme yeterince kaynak ve önem verilmiyor Başar Bey.” diyebildim.
-
Geldiği gibi çıktı gitti. Hayrullah Bey de hemen arkasından kalktı. Şimdi kesin Sayın Genel Müdürümüz Beyefendiye gidip şikayet ederler. Tedbiri elden bırakmamak lazım. Depodaki LCD ekranlardan büyük olanını Başar Beye göndereyim. Hayrullah Beye ise bir flash disk yeter, exceldeki tablolarını evine götürsün diye.