Yeni Şeyler

Kartal Yuvası

 

Yılların Bilgi İşlem Müdürü Cemil Beyin odasının her yanı camlarla kaplıydı. Yani görebilir ve görülebilirdi. Kartal Yuvası derdi buraya, herkesin de böyle demesini isterdi. Ama pek kimse demezdi. Odasında meşgulmüş gibi görünüp arada dışarıya keskin bakışlar atmanın, hışımla dışarı fırlayıp masaların arasından rüzgar gibi geçmenin, bir anda durup rastladığı ilk uzmana –artık kimse karşısına çıkan o şansız– 1-2 soru sormanın işe yaradığını düşünürdü. Masası her zaman dosyalarla kaplanmış olurdu. O kadar dağınık ve yorgun görünürdü ki, böyle bir kahramanın şirkette bulunmasından dolayı herkesin gönlünün güvenle dolup taştığını düşlerdi. Ama gerçekler düşlerden farkı idi. Kahverengi takım elbise giyerdi hep. Muhtemelen aynı takımdan 10 tane vardı. Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcılarının bilgisayarlarından daha eski model bilgisayarlar kullanmaya özen gösterir, makamlarda her daim ceketini iliklerdi. Etkilemek istediği kim olursa sistem odasına götürür, kapının retina kontrolü ile açıldığını gösterir, yedek güç kaynaklarının 2 tane olduğunu sabırla anlatır, zamanının koca disketlerinden ve bilgisayarlarından hülyalı gözlerle bahseder, yeni neslin parlak ama çok sabırsız olduğundan yakınırdı. Mühim olan tecrübeydi ona göre. Zor iş derdi sigorta sistemleri, hele bu mouseu iki eliyle kullanan acente milleti ile. Sadece kendi yazılımlarına güvenirdi. Kim verimlilikten ve uzmanlaşmadan dem vurup profesyonel yazılım çözümlerini kullanmaktan bahsetse Yerli Malı Haftasından bahseder, bu kadar stratejik bir hususun kimselere emanet edilemeyeceğini söylerdi. Ne zaman bir yazılım firması, elbette Genel Müdür ya da Genel Müdür Yardımcılarının ısrarıyla kendisinden bir randevu koparmayı becerse, türlü ahret soruları ile dünyalarını dar eder, elbette kaynak kodları alıp kendilerinin yazacağını vurgular, 30 yıllık sigortacılık deneyimimle diye başlayan uzun cümleler kurardı. Bir talihsiz tutup maliyetlerden ve hızdan bahsetmek gafletine düşerse, elbette şirketin emektarlarına harcadığı bedellerin birer maliyet olarak kabul edilemeyeceğini, bunun haddi zatında stratejik bir yatırım olduğunu, 2 ayda yeni bir kasko ürünü yazabildiklerini, bunu 1,5 aya düşürmek için çok stratejik bir planı uygulamalarının eli kulağında olduğunu söylerdi. Galatasaraylıydı ve kombine alırdı hep. Ama nasıl almışlardı UEFA Kupasını ve takiben Süper Kupayı. Son beş yıldır artık emekli olacağını, çok yorulduğunu, bayrağı gençlere devretmenin zamanı geldiğini, ama bunu hak eden birini görmediğini, kurumu zarar görmesin diye işte bu özverili çalışmalarını sürdürdüğünü, ustalarından bunu böyle öğrendiğini anlatıp dururdu. Odasında türlü Genel Müdürlerden aldığı taltif, takdir ve teşekkür belgelerini çerçeveletip duvarına asardı. Ne zaman bir fotoğraf çekilse bunları arkasına alıp daha bir güven ve coşkuyla gülümserdi fotoğraf makinelerine. Ekibi ona güvenir ve onu sayardı. Ama bu bilgi işlem bölümünde sirkülasyonun 3 yıldan az olmasını engellemezdi. Okul arkadaşı Ahmet Beyi bir yana bırakırsak bu süre 2 yıla kadar düşerdi. Burası bir okul derdi çok köşeye sıkışınca, öğrenip bizim bayrağımızı sallandırıyorlar her yerde. Mayın Tarlası ve Soliterde ustalaşmıştı, kolay değiştirmezdi hiçbir şeyi. İngilizcesi iyiydi, yani okuması ve yazması, tabi teknik metinlerden bahsediyordu. Konuşması da fena değildi aslında, ama pratik olmadığı için paslanmıştı o güzelim akıcı konuşması.

 

Zaman böyle geçip giderken Cemil Beyin şirketi prim üretiminde 5 sıra birden gerilemiş, hasar/prim oranlarında ise sektör ortalamasının üzerine çıkmıştı. Satış kanallarına banka ve diğer alternatif kanallarını ekleyememiş, mobil sigortacılığın bir hayal olduğu vehmiyle buraya girmeye çalışmamıştı bile. Eski acentelerin çoğunu korusa da yenileri çok cezbedememiş, eskiler çoklukla yeni sigorta şirketleriyle de anlaşmıştı.

 

Rüyasında Acenteler Müdürü ve bir grup yeni acente Cemil Beyi ortalarına almış sıkıştırıyordu. Neden istedikleri ürünler hemen çıkmıyor, neden poliçeler onayda 1 hafta bekliyor, neden hasar ödemelerinde araya bir tanıdık sıkıştırmadıkça sonuç alınamıyor, neden müşterilere çapraz satış ve yenileme teklifleri SMS ile gönderilemiyor, neden taksitli kartlarla satış yapılamıyor, neden poliçeden sonra kredi kartı provizyonu alınamıyor, neden makbuzlar hala elle kesiliyor, neden mutabakat hiçbir zaman sağlanamıyor, neden poliçe bilgileri acentelere doğru düzgün bir şekilde gönderilmiyor, neden, neden… Koşarak uzaklaştı yanlarından ve kendisini bir grup müşterinin ortasında buldu. Müşteriler de insafsızdı; hasar ödemesini 3 aydır alamayanlar vardı, ya da cep telefonuna doğum gününüz kutlu olsun mesajı almaktan sıkılanlar, 5 sayfalık poliçeleri anlamayanlar, yenilemesi unutulup hasarla baş başa bırakılanlar. Zoraki tebessümler ve kesinlikle haklısınızlarla uzaklaştı oradan da. Bu sefer Genel Müdür ve Genel Müdür Yardımcılarının ortasına düştü. Burada ölüm yok derken onlar da başladı ardı ardına. Yönetim raporları neden 1 ay gecikme ile geliyordu, 1 ay geciken veriyle neyi-nasıl yöneteceklerdi, neden Bilgi İşlem bölümü bu kadar kalabalıktı ve neden buna rağmen her şey yavaştı, neden, neden … Kanter içinde uyandı. Masasındaydı, dosyalar açıktı, mayın tarlası da. Dışarıya keskin bir bakış fırlatıp, hışımla dışarı fırladı. Masaların arasından rüzgar gibi geçti ve bir anda durup rastladığı ilk uzmana ne oldu Hazine Raporları dedi. Cevabı dinlemeden odasına geri döndü. Asayiş sağlanmıştı. Öğle yemeğinden sonra daha az kestirmeliyim diye düşündü, bir kahve söyledi. Aklına böyle fikirleri soktuğundan şüphelendiği müdürlere tonerlerini geç göndermeye karar verdi. Gözleri sistem odasının önündeki retina kontrol cihazına takıldı ve var mı bizim gibisi dedi. Akşama maç vardı.