Yeni Şeyler

Yeni Proje Müdürünün Derdestidir

 

Genel Müdür Beyefendinin yüksek direktifleriyle sonunda yeni sistem projesine başladık. Şirketin son beş yılı az ya da çok bunu konuşmakla geçti. Şirkete yeni giren her tıfıl mevcut sisteme burun kıvırdı, çamur attı, yan baktı. Teknoloji çağında … ile başlayan görklü laflar ettiler boylarına poslarına bakmadan. Şirketteki her müdür başarısızlığını sistemin eskiliğine, hantallığına, köhneliğine bağlayıverdi kolayca. Acenteler daha çok komisyon veriyorlar demek yerine, sistemin eskiliğiyle açıkladılar başka şirketlere geçişlerini. Genel Müdürler, Yönetim Kurulu toplantılarında defaten “yeni sistem diyorum efendim, yeni sistem, nereye gitsem değil” diye bağırdı, kendisini duymayan ve “nereye istiyorsanız oraya gidiniz efenim” diye çıkışan ve “ ahh neydi o eski Beyoğlu, herkes kravat giyerdi” lakırdısından gayrı laf bilmez dedelere. Utanmasa çaycı bile çayların soğukluğunu sistemden bilecekti.

 

Son 3 yıldır ihaleye katılmak isteyen bir sürü firma ile görüşüldü. Bana kalsa biz de pekala yapardık yeni bir sistem. Ama son müşteri bilgi sistemi kazamızdan sonra kimsenin Cemil’i gördüğü, görse de tanıdığı, tanısa da hal hatır sorduğu, sorsa da buyur yeni sistemi sen yap ve ellerinden öperiz dediği yoktu. Kimler katılmadı ki ihaleye canım; ömrü hayatında arabasının trafik poliçesi dışında sigortacılıkla ilgili hiçbir şey görmemiş ve ezkaza bir web sitesi yapmış hırsı boyundan büyük yeni mezunlar mı istersin. Fransa’da kurduğu Hollanda menşeli şirketinde Bulgar ve Hintli yazılımcıları çalıştırıp Ortadoğu ülkelerine girmeye çalışan Rus yatırımcılarının şirketlerini mi? Veyahut kendi şirketinin bilgi işlem bölümünden emekliye ayrılıp şirketleşmiş, aç ve açıkta, amma velakin burnu gayet yukarıda ve duayen bakışlı yaşlı başlı adamlar mı? Velhasıl herkes mevcuttu. Çoğunu poliçe nedir ve ne değildir sorularıyla savuşturduk. Bir kısmı ile proje yaparsak İngilizce çeviri bedellerinin proje bedellerinden bile daha yükseğe çıkacağını hayretle anladık. Duayenleri romatizmaları hakladı. Kalan bir kaçı da Hasar Müdürümüz ile tanışınca kalsın, biz Antalya’da domates yetiştireceğiz deyip sıvıştı. Bize de, hangi akla hizmetle bilmem, biz hala yaparız iddiasında ısrar eden tek şirketi usulen seçmek düştü.

 

Şirkette yeni kurulan organizasyon departmanındaki Bülent’i proje müdürü yaptılar. Daha 6 ay bile olmamıştı şirkete gireli. Aslında proje müdürü bizim bölümden biri olmalıydı, ama burunları bir sürtsün de anlasınlar Cemil’in kıymetini deyip ses etmedim. Bülent’in çalıştığı ilk sigorta şirketi bu, daha önce inşaat işindeymiş. Kıymetli sözleri kulağıma kadar geldi. Proje yönetiminde aslolan proje yönetimi ilkelerine bağlı olmakmış. Bir proje yöneticisinin işi bilmesine gerek yokmuş. Zaman – Bütçe – Kapsam üçgenini yönetmekmiş mesele. Bunu yapabilen yetkin – ki kendisi de besbelli bunlardan biri – proje yöneticileri kolayca yönetiverirlermiş projeleri. Başarı bunların doğal hakkıymış canım. Öyle bir güldüm ki laflarına göbeğimle nasıl becerdiysem masadaki çay bardağını düşürmüşüm. Kebaba son verip, ben de Salata – Müsli – Grisini üçgenine mi takılsam? Yoksa yanına döner ekleyip dörtgen, hadi baklavayı da ekleyip beşgen mi yapsam? Bu oldu bak.

 

Proje toplantıları başladı. Bülent bu ilk toplantıların adının kick off olduğunu söyledi. Tekmeleme toplantısı demekmiş. Sözlükten öğrendim. Genel Müdür Beyefendinin kendisini projeyle ilgili her alanda yetkili ve sorumlu kıldığını belirtip herkesin yüzüne tek tek baktı. Öksürüp sesini düzeltti ve bir bardak su içti. Artık hangi bilmem ne sırları ve yönetim becerileri kursundan öğrendiyse bu raconları. Uzun uzun projenin stratejik vesair önemlerinden bahsedip herkesten özveri beklediğini buyurdu. Peki mevcut işlerimiz dedi bir ikisi, onlar da yapılacak gereğince deyip kestirdi. Fazla mesai ücreti falan? Bunlara yetkim yok deyip bıraktı konuşmasını. Teknik departmanı ile detaylara girdi. Acımadı teknikten gelen arkadaşlar, anlattılar da anlattılar. Anlamaya çalıştı önce, istifini bozmadan. Sonra ceketini çıkardı, kravatını gevşetti. Saatini çıkarıp kol düğmelerini bıraktı masaya. Önündeki kağıt karalamalarla doldu. Kritik Yol Analizi, Süre Ölçüm Metodolojisi falan dedi. Sesi gittikçe kısılarak ve şüphelerle dolu devam etti sorularına ve laflarına; teminat derken neyi temin ediyorduk, kloz olunca ne oluyordu, mebdeinden iptal derken neydi kasıt ve 1/24 hesabı da neyin nesiydi? Trete, treatyden geliyor aslında gibi kurtarış cümlelerine yöneldi. Kotpar, sedan laflarını duyunca bıraktı direnişi. Aslında projeye bilgi işlemden bir arkadaş da yönetici olarak katılsa dedi ve yalvaran gözlerle bana baktı. Görmezden gelip, tabi tabi dedim, Zaman – Bütçe – Kapsam üçgeni çok önemli. Usulca, önemli bir işim vardı deyip çıktım toplantıdan. Sonraya dair bilgilerim kulaktan kulağa usulü. İki ay analiz çalışması yaptırmış herkese, sonuçta 800 sayfalık bir gereksim dokümanı oluşturmuş. Ancak Genel Müdür Beyefendiye ilk sunumunda dokümanın hatalarla dolu olduğu anlaşılmış. Bu arada yazılım şirketi analiz süreci uzadı diye ilave para istemiş. Hasar Müdürü, Bülent’in en az bir hafta hasar dosyası açıp yerinde deneyim kazanmasında ısrar etmiş. Bu arada Bülent evine giden yolu unutmuş. Masada, sandalyede uyuklarken uyku tulumunu getirmiş en sonunda ofisine. Bir de küçük bir televizyon. Bir iki yakalanmış sabah uyurken. İnsanlar de sıkılmış en sonunda her akşam mesaiye kalmaya. Birer ikişer kaçmışlar türlü mazeretlerle mesai sonrası çalışmalardan. Bülent şikayet etmiş, ama “vah vah öylemi olmuş”tan başka bir şey alamamış. Neden sonra Yönetim Kurulundaki dedelerden biri asansörde Bülent’i ayakta uyuyor görmüş de Yönetim Kurulu “lüzum görülen gereklilik nedeniyle” deyu projeyi iptal edivermiş. Peşinden de Bülent’i göndermişler, sanırım yine inşaat sektörüne.

 

Anlaşılan önem ve yeri doldurulamaz deneyimimle bölüme 4 yeni uzman aldım. Yeli malı, herkes kullanmalı hesabı yeni bir sistem yazıyoruz. Kasko 2 aya kadar biter, sonra yavaş yavaş diğerleri. 2-3 yıl mühlet verdim projeye. Ceplerinden para çıkmadığına kani olan Yönetim Kurulu da pek bir hevesle onaylamış önerimi. 3 yıla kim öle kim kala. Şampiyon olamadık ama, Fener de Türkiye kupasını alamadı. Değmeyin keyfime, dönerime ve baklavama.